54 Sakarya Tarihi Ve Turistik Yerleri

Han ve Konaklar
Hacı Atıf Hanı (Taraklı - Merkez)
İpek yolu üzerinde olan ve geçmişte kervanların konakladığı Hacı Atıf Hanı, Taraklı’da Ulucami Mahallesi’nde bulunmaktadır. Alt katlar dükkân, üst katlar otel olarak kullanıldığı han iki katlı ve “U” biçimindedir ve “U”nun açık kısmı kuzeye bakmaktadır. Temeli moloz taş üzerine hımışık duvar (ahşap ve çamur karışımı) olarak yapılmıştır. Ana giriş kapısının sağ tarafında bir, sol yanında iki büyük penceresi yer almaktadır. Binanın üstü de ahşap çatı olup, kiremitle örtülüdür. Sol tarafındaki bölümde, büyük bir hol bulunmaktadır. Üzeri balkon tarzında ve revaklarla düzenlenmiş, hanın üst katında odalar yer almaktadır. Orta bölümün üzeri yuvarlak ahşap kemerlerle dışa açılır. Kemerler Bağdadi tekniği ile yapılmıştır. Kemer biçimlerinden ve yapı elamanlarından, XIX. yüzyılın sonu ile XX. yüzyılın başına tarihlenir. Hanın doğu kanadı yıkılarak dükkân yapılmıştır. Batı kanadı ise eve dönüştürülmüştür. Üst kat odalarının tavan ve taban döşemeleri tamamen ahşaptır. Geleneksel konut açısından yörenin tek hanı olması yanı sıra Türk kültürünün misafir ağırlama geleneğinin yaşatılabileceği yöredeki son mekânı olan han şu anda kullanılamaz durumdadır. 1950-1965 yılları arasında postane olarak kullanılmıştır. Ancak Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde de Taraklı’da bir handan söz edilmektedir. Muhtemelen yapının ikinci kez yaklaşık olarak günümüzden 200 yıl önce tekrar yapıldığı sanılmaktadır.
Haşim Ağa Konağı/Fenerli Ev (Taraklı)
Taraklı Rüştiye sokağında bulunan ve ilçe eşrafından Haşim Ağa’ya ait olması nedeniyle “Haşim Ağa Konağı” olarak da isimlendirilen XIX. yüzyıl yapımı görkemli bina, çatısındaki 360 derece açıyla tüm ilçeyi görme imkânı veren cihannüması (feneri) nedeniyle Sakarya’nın en ilgi çekici yapısı olma özelliğini taşımaktadır. Halk arasında “Fenerli Ev” olarak da isimlendirilen yapı, doğal yıpranmalar sonucunda büyük tahribat görmüştür.
Taraklı Kültürevi (Taraklı)
Taraklı merkezinde, II. Abdülhamit dönemi mimarisine sahip, uzun yıllar ilk ve ortaokul, bir süre de hükümet konağı ve belediye binası olarak hizmet veren bina, ciddi bir restorasyon sonucunda, 2000 yılından bu yana yöresel el sanatlarının sergilendiği, kültürel programların icra edildiği bir kültürevi olarak hizmet vermekte, ilçeye gelen yerli ve yabancı turistler tarafından da büyük ilgi görmektedir.
Zaviyeler
Sinan Bey Zaviyesi/Elvanbey İmareti (Geyve)
İmaret/Zaviye, Geyve İlçe merkezinde; Konyalı Ali Kebir Caddesi üzerinde, Elvan Bey Sokak da bulunmaktadır. Kare planlı yapının adı “Geyve Elvan Bey İmareti”dir ve Mevlana Celalettin Rumi’nin oğlu Sultan Veled’in kızı Mutahhara Hatun’dan doğan Çeşnigirbaşı (Aşçıbaşı) Paşacık Ağa’nın oğlu Elvan Bey (babası Sinan Bey Fatih Sultan Mehmed döneminde) tarafından 1450/1451 yılında yaptırılan hayır kuruluşlarındandır. Kimi kaynaklarda ise, bu yapıdan “Geyve Sinan Bey Zaviyesi” olarak söz etmektedir. Ancak Orhan Gazi devrinde Anadolu’yu dolaşan Arap seyyahı İbn-Batuta, Geyve’de bir zaviyede misafir olduğunu anlattığı bölüm, bize yapının Fatih Sultan Mehmed döneminden daha önce yapıldığını göstermektedir.  Zaviye, Başbakanlık Arşivi Genel Müdürlüğü, Maliyeden Müdevver ‘Bektaşi Zaviyeleri Defteri’nde [1827 tarihli Osmanlı İmparatorluğu topraklarında Bektaşi Tekkelerinin tespiti yapılan defterde] askeri kalemde yazılı olan zaviyeler bölümünde Geyve kazasında “Sinan Baba Bektaşi Zaviyesi” olarak varak 96’da kayıtlıdır. Haziresinde bulunan başta Hatip El-hac Ali Efendi (1128) ait “huseyni destarlı serpuşu” (Oniki dilimli başlığı) olan mezar taş(lar)ı da, Bektaşi tarikatının varlığının diğer bulgularıdır. Bu yapının zaviye olduğunun bir başka kanıtı, binanın güneydoğu köşesinde yer alan hazireye, bu dini ve toplumsal yapıda görev yapanların; Seyyid, hatip, hafız, molla unvanlı kişilerin gömülmeleri, yani mezarlarının bulunmasıdır. Zaviye bir merkezi kubbe önünde daha küçük bir tavanlı çapraz tonozdan ve kubbeli iki yan kanattan meydana gelmektedir. Minaresi yoktur. İlk onarımı Bostancıbaşı Mustafa Ağa tarafından 1696 yılında yapılmıştır. Aslında revaksız olan yapıya, 1746’da üç kemerli küçük bir revak eklenmiştir. Önceleri Belediye ambarı olarak kullanılan ve 1968 yılında da Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce onarılan yapı, halen Geyve İlçe Halk Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır.
Orhangazi Zaviyesi (Geyve-Mekece)
Geyve Mekece beldesinde II. Osmanlı padişahı Orhan Gazi tarafında 1324 yılında yaptırılan zaviye, fakir halkın ve yolcuların bedava yiyip içmesi gibi sosyal amaçla inşa edilmiştir. Zaviye diğer yandan bölgenin Orhan Gazi’nin padişahlığının ilk yıllarında fethedildiğinin göstergesidir. Orhan Gazinin bir tuğrası da bulunan zaviyeden, maalesef günümüze fazla bir şey kalamamıştır.
Tarihi Çınarlar
Samanpazarı Çınarı (Akyazı-Samanpazarı Köyü)
Akyazı’nın Samanpazarı Köyü’ndeki anıt ağaç, beş asırlık bir çınar olarak, bölgedeki Müslüman-Türk yerleşiminin nişanesi olarak hayatını sürdürmektedir.
Yusufbey Çınarı (Taraklı-Yusufbey Mahallesi)
Taraklı’nın Yusufbey mahallesinde bulunan 7 asırlık çınar, muhtemeldir ki 1291-1292 yıllarında ilçeyi Osmanlı topraklarına katan akıncılarının fetih nişanesi olarak diktiği bir eser olarak günümüze kadar hayatını sürdürmüştür.
Taşoluk Çeşmesi (Kaynarca-Taşoluk Köyü)
Kaynarca ilçesi Taşoluk Köyü’nde bulunan tahminen 250 yıllık tarihi çeşme halen kullanılır vaziyettedir. Kare planlı olan çeşmenin kitabesinden Hacı Şakir Ağa’nın hayratı olduğu anlaşılmaktadır. Suyu böbrek ve mide hastalıklarına şifalı olduğu söylenen çeşmenin iki oluğu bulunmaktadır.
Kaleler
Harmantepe Kalesi (Adapazarı-Harmantepe Köyü)
Adapazarı Harmantepe Köyü’nün kuzeyinde kalan Harmantepe Kalesi küçük doğal bir tepecik üzerine kurulmuştur. Etrafı sulak ve bataklık alan iken her iki yanından daha sonra geçirilen kanallar sayesinde verimli tarım alanlarına dönüştürülmüştür. Kaleye ulaşabilmek için Küçük Söğütlü’den Akçakamış köyüne giden yoldan sol tarafa ayrılan tarla yoluna sapmak gerekir. Yağmurlu havalarda ulaşım biraz güç olmaktadır. Harmantepe Kalesi, Bizans’ın doğu sınırını korumak amacıyla XII. veya XIII. yüzyılda yapılmış, Sakarya Nehrinin batı yakası boyunca birbirini gören ileri karakol ve gözetleme kuleleri niteliği taşıyan savunma yapılarından biridir. Adapazarı, Harmantepe Köyü 2 pafta, 564 parsel üzerinde yer alan kale, Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 18.04.1992/2404 sayılı kararı ile korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilmiştir. Aşağı Sakarya havzasında bulunan kaleler arasında günümüze en sağlam şekliyle ulaşabilmiş kalelerden biridir. Elips şeklinde yuvarlık planlı olan kale yöresel taşlarla yapılmıştır. Sur duvarlarının kalınlığı 2 metre yüksekliği 8-10 metre arasında değişmektedir. Ortalama 5 x 5 metre ebatlarında 6 adet burç bulunmaktadır. Burçların alt taraf iç kısmında, moloz taş ve kireç harçla yapılan dolgu malzemesi içerisine bağlantıyı sağlamak amacıyla ahşap kalasların ızgara biçiminde yerleştirildiği tespit edilmiştir. Zamanla bu kalasların çürümesi sonucu kalas yerleri yuvarlak delikler şeklinde görülmektedir. Burçların üst kısmında değişik yönlere bakan mazgal delikleri bulunmaktadır. Kalenin ana giriş kapısı güneyde olmak üzere farklı yönlerde ve değişik ebatlarda 5 adet yuvarlak kemerli girişi vardır. Kapıları içten kapatmaya yarayan ahşap sürgülerin sur duvarı içerisine doğru sürüldüğü delikler mevcuttur. Kapıların kemer kısımları burç ve sur duvarlarının bazı kısımları doğal tahribat sonucu yıkılmış olmakla beraber önemli bir bölümü korunmuş olan kale plan verebilecek durumdadır. Kale içerisi bitki ve ağaçlarla kaplıdır. Gerek mimarı gerekse taş işçiliği yönünden, bölgemizdeki diğer kalelerle benzer özellikler taşımaktadır. Bu nitelikleri ile Bizans dönemi yapısı olduğu anlaşılmaktadır. 

Paşalar Kalesi (Pamukova-Paşalar Köyü)
Geyve’den Mekece’ye kadar uzanan Pamukova ve Geyve ovalarını adeta kuşbakışı gören Paşalar Kalesinin yapım tekniği ve sur duvarlarında kullanılan geç Roma dönemi mezar stelleri ile mimari parçaların devşirme malzeme olarak kullanılmış olması Bizans dönemi yapısı olduğunu göstermektedir. Kuzey ve Güney taraf sur duvarlarının farklı teknikte yapılmış olması Erken Bizans döneminde yapılan kalenin daha sonra tahrip olması sonucu Geç Bizans döneminde, yıkılan kısımların yeniden inşa edildiğini göstermektedir. Sakarya İli Pamukova İlçesi Paşalar Köyünün kuzey tarafında bulunan sarp bir tepe üzerine kurulmuştur. Önündeki ovaya hâkim konumda olan bu kaleye Paşalar Köyünden yokuş yukarı tırmanarak, bir saatlik yaya yolculuğu sonucu çıkılabileceği gibi, Karapınar-Kadıköy-Bakacak Köyleri istikametinde giden yoldan sola ayrılarak ormanlık ve taşlık bayırdan yaya yürüyüşle de ulaşılabilir. Kaletepe diye bilinen bu mevkinin coğrafi yapısına uygun olarak ana kaya üzerine oturtulan sur duvarları tepenin etrafını dairesel olarak çevrelemektedir. Surun 2/3’lük kısmı tamamen tahrip olmuştur. Kuzey ve kuzeybatı tarafta bulunan sur duvarları iri kesme taşlarla yapılmış, taş sıraları arasında tuğla sıraları mevcuttur. Bu duvar üzerinde bulunan Geç Roma dönemi mezar stelleri, sunak parçaları, sütun ve sütun kaideleri ile mimari parçalar devşirme malzeme olarak kullanılmıştır. Sağlam olarak günümüze ulaşabilen kısmın sur duvarı boyunca yaklaşık 9-10 m. aralıklarla yer alan üç adet üçgenimsi çıkıntı vardır. Bu çıkıntıların en kuzeyde bulunanı üzerinde içerisi beşgen şekilli odacık kalıntısı yer almakta olup, yan duvarlarının mimari yapısından üstünün tonoz veya kubbe ile kapatılmış olduğu anlaşılmaktadır. Güney taraftaki sur duvarları ise farklı yapıdadır. Dış yüzeyleri kabaca düzeltilmiş küçük boyutlu 7-8 sıra taş duvar üzerine tuğla sıraları ile örülmüş bir sur yapısına sahiptir. Güneybatı tarafta taş duvar üzerine tuğla ile inşa edilmiş yuvarlak kemerli giriş bulunmaktadır. Güney tarafa doğru doğal eğimi bulunan kale içerisinde yer yer mimari kalıntılar, kısmen tahrip olmuş tuğla ile yapılmış kemer ve tonozlar bulunmaktadır. Bu yapıların mahiyetini tespit edebilmek için kazı yapılması gerekmektedir. Kale içerisinde defineciler tarafından yapılan çok sayıda kaçak kazı çukuru mevcuttur. Gerek sur duvarlarında ve gerekse mimari kalıntılarda kaçak define avcılarının yapmış olduğu tahribat bir hayli büyüktür.
Tümülüsler
Kırktepe Tümülüsü (Kaynarca-Kırktepe Köyü)
Kaynarca’nın Kırktepe Köyü yakınındaki kırk adet tepeden oluşan tümülüsler, bölgede Hıristiyanlık öncesi hayat ile ilgili bilgiler vermektedir. Geçen asırlar içinde çiftçilerin tarımsal faaliyetlerinin ve doğal şartların sonucu söz konusu kırk adet tümülüs, neredeyse doğal coğrafya içerisinde belirsiz hale gelmiş bulunmaktadır. Kültür ve Turizm Bakanlığının resmen kazı yapamadığı tümülüslerde, çiftçilerin resmi makamlara teslim ettiği lahit mezar kapakları ve gözyaşı şişeleri vs. bakıldığında M.Ö. I. yüzyıl ve MS. I. yüzyılda bölgede yaşayan Bithynlere ait olduğu sanılmaktadır.
Küçücek Tümülüsü (Akyazı-Küçücek Köyü)
Akyazı’ya 7 km. mesafedeki Küçücek Köyü’nde bulunan tümülüsün Roma dönemine ait olduğu sanılmaktadır. Küçücek tümülüsünde yapılan kazılar sonucunda kandiller, kulplu testiler, gözyaşı ve koku şişelerine rastlanmış, ayrıca altın diadem parçaları ve sikkeler bulunmuştur. Sikkeye göre M.S. II. yüzyılla tarihlendirilen tümülüsün, tonozlu mezar odası ve dramostan (geçit) oluşmasına bakılarak ise daha erken döneme ait olabileceği düşünülmektedir.


Teketaban Tümülüsü (Karapürçek-Teketaban Köyü)
Karapürçek’e bağlı Teketaban Köyü, Karadağ eteklerinin ovayla birleştiği bir coğrafyada yer almaktadır. Sakarya Müzesince Teketaban Köyiçi mevkiinde yapılan kurtarma kazısı sırasında 40 metre çapında 8 metre yüksekliğinde bir alana ulaşılmıştır. Yapılan kazıda mezar tabanı ve ahşap kalas izleri ortaya çıkarılmıştır. Semerdam çatılı mezar odası, 3 metre boyunda 2 metre yüksekliğinde ve 1,14 metre genişliğindedir. Gümüş koku kabının mezar dışında bulunması, tümülüste kaçak kazı yapıldığını gösterdiğinden, zaman tahmini yapılmasını zorlaştırmaktaysa da, mezar yapısında ahşap kullanılması Phrygia tümülüslerini çağrıştırmaktadır.
Tersiye Tümülüsü (Erenler-Küçükesence ‘Tersiye’ Köyü)
Erenler İlçesi Küçükesence (Tersiye) Köyü Tepecik mevkiinde tarla sürülürken ortaya çıkan tümülüs, ovadan 3-4 metre yüksekliktedir. Dikdörtgen şeklinde mezar odası bulunan Tümülüs, mahalli kalkerden yapılmış olup, üzeri tonozla örtülüdür. Bir gümüş urna, iki gümüş kupa, iki kulpsuz kandil, altı adet pişmiş toprak koku şişesi ve beş adet laginus tipi testi ele geçirilmiş olup, ele geçirilen eserler, kullanılan malzeme ve mimariye bakılarak tümülüs M.Ö. I. yüzyıla tarihlendirilmiştir.
Uzun Çarşı (Adapazarı)
Adapazarı, üç kıtanın kavşak noktası olduğu kadar, üç ayrı imparatorluğun da mirasçısıdır: Nehre “kraliçe-tanrıçaları Sangaryus”un adını veren Bitinyalıların, Jüstinyanus Köprüsünü (halk arasındaki adıyla Beşköprü’yü) inşa ettiren ünlü II. Jüstinyanus’un Bizans’ın ve şehrin merkezindeki Orhan Camii ile sembolleşen Osmanlı’nın, başta Adapazarı-Karaağaçdibi’nde olmak üzere, Uzunçarşı ve şehrin muhtelif yerlerindeki tarihi binalar, bize Osmanlı, Rum ve Ermenilerinin mirasıdır. Ovada kurulan Adapazarı merkezinin gelişimine baktığımızda en eski kurumlar-kuruluşlar ortalama 250-300 yılı geçmemektedir. Bu yönüyle Adapazarı, Tozlu Camii, Orta Camii, Ağa Camii ve Orhan Camii etrafında kümelenmiş çarşıları; çarşıların etrafına kümelenmiş mahalleleriyle, geç dönem bir Osmanlı şehridir. Osmanlı dönemi mimarisi olan Orta Camii 1752’de, Ağa Camii 1774’te, Sabihahanım Mektebinin kuruluşu 1810’da, ilk Tozlu Camii 1837’de kurulmuştur. Çevre çarşılar kurulurken iki katlı ve sağlam olmasına da çok dikkat edilmiştir. Büyük depremlerde Uzunçarşı ve civarında ciddi bir yıkım olmamıştır. Kısaca birinci Adapazarı Orhan, Ağa, Tozlu ve Orta Camii etrafındaki çarşılarla çevresindeki 4-5 mahalleden iki katlı ahşap ağırlıklı bahçeli evlerle oluşmuştur.
Uzunçarşı’nın ticaret merkezi olarak tercih nedeni; Adapazarı Kuzey-Güney yönünde bir ana aks etrafında gelişmesi ve Bulvar dediğimiz, bugünkü daha çok yeşil alan şeklindeki bant, eskiden boydan boya uzanan bir dere-bataklık olmasıdır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında, bu çukur bölge halkının emeği ile doldurulur. Her aile şu kadar araba toprak atacak veya beş lira para verecek diye karar alınır ve beş lira veremeyen çok aile -hemen herkes- toprak taşır ve düzlenen bölge park yapılıp çiçeklendirilir. Zaten ilk yerleşme, bu dere yatağının iki yanında olur. Yollar dere kenarında, dereye paralel oluşturulur. Ve böylece ana arter ortaya çıkar. Uzunçarşı ise, bu ana artere paralel bir doğrultuda bulvarın hemen devamında yer alır. Adapazarı’na göç eden ilk muhacirler mallarını mülklerini satıp değerlendirecek ve paralarını yanlarında getirebilecek zamanı ve imkânı bulurlar. Daha sonra gelen göçmenler, pek sefil ve çaresiz biçimde gelebilirler. Göçmenlerin büyük bir bölümü öncü, girişken insanlardır. Bir yandan da gıda, giyim ve yakıt üzerine Uzunçarşı’da manifatura mağazası, Bulvar üzerinde bakkaliye ve gaz-benzin satış yerleri açmışlardır. Uzunçarşı’daki eski esnafın çoğu Bulgaristan, Bosna, Arnavutluk, Romanya muhacirleridir. Daha eski zamanda ise, Ermeni ve Rumların çarşının ilk kurucularıdır. Atatürk’ün 1922 Adapazarı ziyaretinin ikinci gününde; 15 Haziran Perşembe günü Uzunçarşı’yı boydan boya dolaşır ve Adapazarı eşrafıyla görüşmeler yapar. Çarşıyı gezer ve Hanaltı’nda Acem İsmail Efendi’nin dükkânında kahve içer, etrafını saran hayranlarının elini sıkar, muhtelif mağaza ve dükkânlara uğrayarak herkesten kendi sanatlarına dair izahat alır, Başkumandanın halk arasındaki tabii davranışları, alçak gönüllü hareketleri son derece iyi etki yapar.
1999 Depremi’nde ilginçtir; şehrin iki asırlık tarihinde “asıl merkez” durumundaki Uzunçarşı, Aynalıkavak Çarşısı, Ayakkabıcılar İçi, Kömürpazarı, Soğanpazarı gibi beldeye “ruh veren mekânlar” dimdik ayakta kalır; son çeyrek asırda “ikinci merkez” olmuş Çark, Kirtetepe, Bosna caddeleri gibi “Çağdaş mekânlar” yerle bir olur. 1991 yılında Adapazarı Belediyesi tarafından Uzunçarşı’ya 87.000 m3 beton atılır. 1992 yılında ise Uzunçarşı’nın yenilenir ve altyapısına ilaveten, üzeri ışık geçirgen elyaflı çatı örtüsü ile kapatılarak hizmete sunulur.