49 Muşun Tarihi Ve Turistik Yerleri

 

 

TARİHİ ESERLER 

HÖYÜKLER VE ÖREN  YERLERİ

Tarihe  yön veren önemli devletlerin egemenliğinde kalmış olan Muş sınırları içinde bir  kazı ve birkaç yüzey araştırması dışında bu güne kadar ayrıntılı bir çalışma  yapılmamıştır. Gerçekleştirilen çalışmalar ise, Muş’ta dönemin önemli kültür  ürünleri olan, İÖ. 2000 boyalı seramiğinin bulunmadığını, buna karşın İÖ. 2.  binin başlarında itibaren bölge Hurri ülkesi olarak anılmış ve İ.Ö. 2.  binin ortaları ve sonraları ise Hurri-Mitanni  devletinin toprakları içerisinde gösterilmesi yerleşim varlığını göstermesi  açısından önemlidir. Yapılan bu yüzey araştırmalarında Kalkolitik dönemden  Ortaçağa kadar süregelen kültürlere ait seramikler bulunmuştur. 

Ancak  bu araştırmalar daha çok belirli yerlerde yoğunlaştırılmış, bunun dışına pek  çıkılmamıştır. Alpaslan Barajı nedeniyle Murat Nehri boyunca araştırma yapan  M.S. Rothman, Yağcılar Höyüğü yakınındaki Yeroluk (Palas) ve Bozbulut’ta  (Komus) bazı araştırmalar yapmıştır.

  Etkin bir kültürün egemen olduğu  bölgede yer alan Muş ve çevresinde Erken Tunç Çağa ait C.A. Burney sekiz, M.S.  Rotman ise bunların dışında yirmi höyük tespit etmiştir. Ayrıca bu merkezler  ile Elazığ bölgesi arasında bir ilişkinin var olduğu ortaya konulmuştur.

Yağcılar (Evran) Höyüğü
Yağcılar Höyüğü, Muş’un 24 km. kuzey-batısında,  Muş-Elazığ yolu üzerinde, Murat Köprüsünü 1700 m. geçtikten sonra  kuzeye ayrılan yolun 7. km.’sinde,  Yağcılar Beldesi sınırları içinde yer almaktadır.

Dolabaş Höyüğü
              Malazgirt İlçesinin Dolabaş  Köyü’ndedir. Bir Urartu yerleşmesidir.

Bostankale Höyüğü
              Malazgirt İlçesinin Botan  Köyündedir. Bir Urartu yerleşmesidir. Birinci derecede sit alanı olarak  gösterilmektedir.

Mercimekkale Höyüğü
              Muş merkez İlçe sınırları  dâhilinde Muş-Varto Karayolu üzerindedir. Tespit edilen 28 höyükten biri  olmakla birlikte Doğu Roma (Bizans) döneminde de haberleşme amaçlı  kullanılmıştır. Halk arasında yaygın bir rivayete göre Muş ilinde korkunç bur  kuraklık yaşanmıştır. Yaşanan bu kuraklık döneminde Muş ovasında sadece Sekavi  beyinin ekmiş olduğu mercimekten başka hiçbir ürün yetişmemiştir. Sekavi Beyi  topladığı mercimekleri üst üste kale gibi yığmıştır. Bir gün yanına oldukça  ihtiyar biri gelmiş. Rivayete göre bu ihtiyar Hz. Hızır’dan başkası değilmiş.  İhtiyar Bey’e “Allah rızası için bir avuç mercimek ver” demiş. Sekavi Beyi  mercimek vermemek için bin bir yalan uydurmuş ve “eğer benim mercimeğim var ise  taş olsun” demiş. Bunun üzerine Hz. Hızır   “Allah’ım bu beyin Mercimeklerini taş et” diye beddua etmiş ve bütün  mercimekler taş olmuş.  O gunden sonra bu  yere Mercimekkale adı verilmiş.

Aradere Köyü  Mezarlığı
              Malazgirt ilçesinin Aradere  Köyündedir. Atatürk Üniversitesinden bir ekipçe yapılan yüzey araştırmaları  sonunda önemli bulunmuştur.

Malazgirt Yeniköy  (Alyar) Kaya Mezarı
              Urartulara ait kaya mezarlığıdır.  Arkeolog Yr.Doç.Dr.  Nurettin KOÇHAN’ın  araştırmaları devam etmektedir.
Varto Kayalıdere Ören  Yeri (Kale Şehri)
              Merkez İlçe’ye 40 km, Varto’ya 20 km uzaklıkta Kayalıkaya  Köyü’ndedir. Bir Urartu yerleşmesidir. İngiliz Arkeoloji Enstitüsü’nce Prof.  Dr. Seton Lloyd ve C.A. Burrey başkanlığında, 1965’de yapılan kazıda  bulunmuştur. Kazılarda; kale, tapınak, şarap mahzeni, mezar ve küçük buluntular  ortaya çıkarılmıştır. Urartu Kralı II. Avlusu taş döşemeli tapınakta, oturur  durumda MÖ VII yy’ın tunç aslan heykeli, düğmeler, ok başları, tunç iğneler,  aslan avı tasvirli kemer parçaları ele geçmiştir. Buluntular, Ankara Anadolu  Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmektedir.
CAMİLER

Ulu Cami

Muş’ta, Alaeddin Bey ve Hacı Şeref  Camilerinin batısındadır. Moloz taştandır. Kitabesizdir. Avlusunda yatan Şeyh  Muhammed-i Mağribi tarafından 979’da yaptırıldığı rivayet edilmektedir. Mimari  özelliklerinden XIV. yy’ın ikinci yarısına tarihlenen cami, dikdörtgen  planlıdır. Ana mekân, ortada kubbe, yanlarda besik tonoz örtülüdür. Mihrap  sadedir, kuzeyinde kesme taştan üç kubbeli son cemaat yeri vardır. Kesme taştan  sade taç kapı sivri kemerli niş içindedir. Batı duvarı dışında öbür duvarlarda  ikişer pencere vardır. Minaresi, depremden zarar görmüş olup, aslına sadık  kalınarak 1968 ve 1972 yıllarında onarım görmüştür. Avlusunda Şeyh Muhammed-i  Mağribi dışında başka evliyadan zatların meftun olduğu bilinmektedir. 

Hacı Şeref Camii

  Bir Selçuklu yapısı olan çok  yıkık durumda Arslanlı Han’ın içindedir. Mimari özelliklerinden XVII yy’la  tarihlenmektedir. Bir son dönem Osmanlı yapısıdır. Ana mekânı kare planlıdır  Ana mekan ortada büyük yanlarda basık kubbelerle örtülmüştür. Sade mihrabı  yuvarlak kemerli ve niş biçimindedir. Sonradan eklenen son cemaat ahlat  taşından 1997 yılında eklenmiştir. Sivri kemeri niş biçiminde taç kapı kesme  taştandır. 1318’de yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu yapı Abdulhamit Han tarafından  yaptırılmıştır. 

Alaaddin Bey (Paşa)  Camii
              XVIII  yy. başlarında şehrin valisi Alaaddin Bey tarafından yaptırılmıştır. Ana mekanı  kare planlıdır ve dokuz neflidir. Orta büyük ve yanlarda küçük kubbelerle  örtülüdür. Orta nefte yer alan mihrabı sutunçeler ve bitki motifleriyle  bezelidir. Taç kapının yanlarında kabartma kandil motifleri vardır. Minaresi  iki renkli kesme taştan yapılıdır. Kare kaideli silindir gövdelidir. Gövdenin  ortasında iç içe geçmiş çınar ağacını andırır bitkisel motiflerden bir kuşak  oluşturulmuştur.

Bulanık Mollakent  Camisi
 Bulanık ilçesinin Mollakent  köyündedir. Bir Selçuklu yapısıdır. Şeyh İbrahim tarafından 1290’da  yaptırılmıştır Ahlat taşındandır. Dört kubbeli üç pencerelidir.
Bulanık Esenlik  Camisi
 Bulanık ilçesinin Esenlik  Köyündedir. Bir Selçuklu eseridir. Şeyh Abdulmelik tarafından 1194’te  yaptırılmıştır. Ahlat taşındandır. Tek kubbeli, dört pencereli, iki kapılı bir  yapıdır. Kubbesinde ayrıca dört küçük pencere yer almaktadır.

 

MEDRESELER

Mollakent Medresesi
 Bulanık ilçesinin Mollakent  Köyündedir. Bir Selçuklu Eseridir. Ahlat taşından yapılmıştır. Şeyh İbrahim  tarafından 1321’  de yaptırılmıştır. İki büyük odası birde salonu vardır. Her odada üçer kitaplık  penceresi bulunmaktadır.   Muş’un  günümüze ulaşamayan yalnızca tarihi kayıtlarda adı geçen diğer yapıları Mahmut  Paşa, Murat Paşa ve Alaaddin Paşa medreseleridir.
Muratpaşa  Medresesi. Muş İli  Muratpaşa camisinin hemen yanı başında kurulmuştur. Muratpaşa tarafından  yaptırıldığı rivayet edilmektedir. Medresede mantık, belagat, hadis ve tefsir  gibi ilimler Molla Halil Hoca tarafından okutulmuştur.           

Mahsut Paşa Medresesi. Mahsut Paşa tarafından yaptırılmıştır.  Muş İli’nin en büyük medresesidir Abdurrahman Hoca, İlyas Sami Bey gibi âlimler  ders vermişlerdir. Bu medresede İslam Hukuku, Meal, Sarf, Mantık Beyan, Hesap,  Hadis, İçtimaiye gibi ilimler okutulmuştur.
Alaaddin Bey  Medresesi
Alaaddin Bey tarafından  kurulmuştur. Bu medresede Sultan Abdulaziz tarafından görevlendirilen Ahmet  Hamdi Efendi dersler vermeye başlamıştır. İlimizin en ünlü alim ve bilginleri  burada yetişmişlerdir. İlyas Sami Bey, Molla Mehmet, Hacı Halid Efendi, Osman Kadri Bey gibi şahsiyetler bu medresede  yetişmişlerdir.

KİLİSELER

Meryem  Ana Kilisesi. Muş İl Merkezinde Minare  mahallesindedir. Kesin tarihi bilinmemektedir. 
Çanlı  Kilise(Surpgarabet Manastırı) Bu kilise bütün çeşitli milletler  arasında meşhur olup, yılda bir kere nice yüz bin adam toplanarak yedi gün yedi  gece çadır ve otağlar kurulup alış verişler olunur, yük bozulup bağlanılıp  kervan Revan tarafına yol alır. Burada Van Veziri ile Bitlis Hanının ve  Atabeyi’nin müsellemleri hazır olup tüccar ve diğer mahlûkları muhafaza  ederler. Van vilayeti sınırına daha yakın olduğundan Van veziri daha çok asker  getirip ziyade baç alır.
Muş  sahrasının kuzeyinde sık bir ormanlıkta, bağ ve bostan içinde iki adet göğe baş  uzatmış heybetli, kubbeli bir kilisedir. Dört yanlarında yüzlerce patrik ve  papaz odaları vardır. İmaretinden günde nice bin sahan yemekler yapılır. Yortu  günlerinde 145 sığır ve 50 somar buğday pişirilip misafirlerine dağıtırlar.  Misafire o kadar riayet ederler ki şira ve hurma yedirip her gece nice yüz diba  inci ve sırmalı gecelikler serip hizmet ederler. Ama her sene gelen adamlardan  bolca mal tahsil ederler. Ve bütün Kafiristan’a papazları gidip ta Frengistan’dan  bile adamlar tahsil ederler.   
Bu kiliselerden başka ilimizde bilinen ve halen  kalıntıları mevcut diğer kiliseler ise
Kırköy Beldesindeki Sirong Kilisesi
Kırkayak Kilisesi Muş Dere Mahallesi
Kızılağaç Beldesindeki Kırmızı Kilise dir 
HANLAR,  HAMAMLAR VE ÇEŞMELER 
Yıldızlı Han
Muş şehir merkezinde yukarı  çarşıdadır. 1307’de Miralay Seyfi Bey tarafından yapılmıştır. İki katlı olarak  yapılmıştır. Alta kattı kesme taştan, üst katı Selçuklu mimari yapısına uygun  olarak kerpiçten yapılmıştır. 613   metre kare üzerinkurulan hanın birinci katında  emanethaneler, kuyumcular, manifaturacılar, bakırcılar ve gümüşçüler çalışırdı.  İkinci kat ise otel olarak kullanılmıştır. Her iki katta toplam 52 dükkân olan  han 1916 Rus İşgalinde tamamen tahrip edilmiştir. İpek yolu üzerinde olan  Erzurum-Muş-Bitlis güzergâhı takip edilmiştir. 

Aslanlı  Han
Muş’un bir  Selçuklu yapısı olan Aslanlı Handan Günümüze çok az şey kalmıştır. Bu hana ait  gücü ifade eden aslan heykeli halen Vali Konağı bahçesindedir.     
Alaaddin (Yakup  Efendi)Bey Çeşmesi
             Alaeddin Bey  Camii külliyesi içindedir. Kitabesinde Eşref Bey tarafından yaptırıldığı  yazılıdır.  Cami ile aynı tarihte  yaptırılmıştır.           

TÜRBE VE YATIRLAR

Kesik Baş
Hacı Şeref Camisi’nin  avlusundadır Hazireden günümüze cami duvarına bitişik 2 mezar kalmıştır. Bu  mezarlarda yakın geçmişte onarılmıştır Kesikbaş Haziresi caminin doğu duvarına  bitişik dış cephede yer almaktadır. Mezarların sanduka kısmı ve şahideleri  mozaikli beton ile yenilenmiştir. Orijinal  yapım malzemesi ve şahideleri kayıp olmuştur. Mevcut mezar yapısı dikdörtgen  prizma konumunda yerden 80–120 cm yüksekliğinde, üzeri demir kafes ile çevrili  dış cephesi Ahlat taşı ile kaplıdır. Rivayete göre bu zat savaşta başı  gövdesinden ayrılmış olmasına rağmen kopan başını koltuğunun altına alarak  savaşmayı sürdürmüş, daha sonra bugünkü mezarının bulunduğu yere gelerek şehit  olmuştur.

İbrahim Samidi  (Zerzemi) Alaaddin Bey (Paşa)  hamamının karşısındaki bahçededir. Arabistan’dan geldiği rivayet edilmektedir.  Taş binanın altındadır, türbe dikdörtgen planlı arka arkaya iki odadan  oluşmaktadır. 1. odanın girişi kuzeyden olup kıble duvarında bir mihrap  mevcuttur mihrabın doğusunda sandukanın bulunduğu esas türbeye geçişi sağlayan  kapı vardır. Bu mezar ve türbeye ait moloz ve kesme taş yapı tam orijinal  görünmektedir. Sandukanın içi küçük bir odacık şeklinde boş bir mekândır ve  buraya sandukanın doğu batısında girilmektedir. Türbenin yapımı Selçuklu Türk  mezar mimarisini hatırlatmaktadır. Akıtlarda görülen iç içe odalar ve bu  odalardan birinde gömü yerinin bulunması bir benzerlik teşkil etmektedir.  Ayrıca kara mescit kısmı kümbetlerin üst kısmı, kümbetlerin mumyalı kısmını  hatırlatmaktadır. Sanduka içerisindeki küçük odacık insanların bu mekanda bu  mezar sahibinin ruhu ile irtibat kurmak amacını izhar anlamını taşımaktadır ki  bu özelliği ile İslam öncesi inanışların izlerini taşıdığı kanaatini  uyandırmıştır. Bu türbede yöre insanları ruhi bozukluklara, çeşitli sıkıntılara  ve sıtma hastalıklarına karşı şifa için dua etmektedirler. Hastalar haftanın  Çarşamba günleri getirilerek bir müddet sanduka içerisindeki küçük odacıkta  bekletildikten sonra alıp götürülmektedir. Bu işlem üç Çarşamba günü üst üste  tekrarlandıktan sonra hastaların sağlıklarına kavuştuklarına inanılmaktadır.
Şeyh Muhammed-i  Mağribi Ulu Caminin avlusundadır. Şeyh  Muhammed_i Mağribininde İbrahim Samidi gibi Arap kökenli olduğu ve Ulu Camiyi  yaptırdığı rivayet edilmektedir.

Şeyh Halil ve Şeyh  Mustafa
Kızılay binasının karşısındaki bahçe  içerisindedir. Her iki türbe de Cuma günleri ziyaret edilir. Yaygın bir  rivayete göre her iki Şeyhin mezarları 10-12 yaşlarındaki bir çocuk tarafından  yaptırılmış. 
Şeyh İbrahim  Hazretleri
Bulanık İlçesinin Esenlik Köyündedir. Esenlik  camisinin yakınındadır. Şeyh İbrahim Mevlevi tarikatına mensup olduğu rivayet  edilmektedir. Çeşitli hastalıkları iyileştirdiğine inanılmaktadır.
Şeyh Ömer Sahubi
Bulanık ilçesinin Mollakent  Köyündedir. Şeyh Ömer Sahubi’nin kendi rütbesi ile türbenin yanındaki mutfak,  misafirhane ve genişçe avluyu sağlığında yaptığı rivayet edilmektedir. Türbe  halk arasında Çilehane diye anılmaktadır. İnanca göre Sara ve hasta olanlar bu  türbede bir gece kalırlar ise iyileşirler.
Müştak Baba (Yatır)
              Asıl adı Mustafa’dır. Bitlis’te  doğmuştur, doğum tarihi tespit edilmemiştir. Şairdir, bir süre medresede okudu  Şemsi Bitlisi diye anılan bir Mürşit olan amcası Hacı Mahmut Hocadan  bilgilendi, bir süre sonra Hacı Hasan Şirvani’nin İrşat halkasına girdi burada  Mutasavvıf Şair oldu. Erzurum, İstanbul, Ankara, Ayaş, Bağdat ve Hizana gitti.  Eyüp Sultanda Selami Efendi Hanikahınde postnişin oldu. Bir süre sonra  memleketi Bitlis’e döndü Müştak Baba gördüklerini, duyduklarını ASAR adı  eserinde topladı. El  yazması bu eser Süleymaniye Kütüphanesi Mahmut Efendi Bölümü 2421’de  kayıtlıdır. Divanı basılmıştır. 1253 H (1838) yılında Bitlis’ten İstanbul’a  giderken uğradığı Muş’ta 81 yaşında boğdurulur. Bir rivayete göre Müştak Baba  Alaaddin Bey (Paşa) tarafından Muş’a davet edilir ve boğdurulur. Bir rivayete  göre de Muş’ta Yezidiler tarafından boğdurulmuştur.

Bir  rivayete göre de Müştak Babanın garip hallerini hazmedemeyen avam tabakası  tarafından hayretle karşılandığı için boğdurulmuştur. Diğer  bir rivayete göre ise zalim Alaadin Bey Müştak Babanın Saray ile olan  yakınlığını öğrenir ve zulmünü Sarayın duyacağı endişesi ile Müştak Baba’yı  Muş’a davet eder, Müştak Baba başına gelecekleri bile bile Muş’a gelir ve  boğdurulur. Müştak Baba şehitlik mertebesine ulaşarak gece gündüz aşkıyla yanıp  tutuşup Allah’ına kavuşmuştur. Şahadetini daha önceden bildirdiği söylenir.  Müştak Baba mezarı Abdurrahim YEŞİLBAŞ isimli şahsın evinin avlusundadır. Tek  bir mezar olup, avlu zeminde 30   cm yükseklikte mozaikli beton ile yapılmış bir sanduka  ve yenilenmiş şahidelerin etrafı ve üzeri demir kafes içine alınmış durumdadır.  Mezarın orijinal şahideleride bu kafes içerisinde muhafaza edilmektedir. Bu  tadilat 1983 yılında Taha YEŞİLBAŞ tarafından yapılan onarım esnasında  yapılmıştır.

Abdulvahap Gazi  Türbesi Ve Çatbaşı Şehitliği
Muş İli Merkez ilçeye bağlı  Çatbaşı köyünde bulunmaktadır. Şehre 7–8 Km. Mesafede olup şehrin batısındadır.  Çatbaşı Köyü Camii bitişiğindedir. Yaklaşık 40–50 mezarın bulunduğu, dörtgen  planlı, mazgal pencereli, beşik tonuz örtülü türbe, ahşap destekli direk, üzeri  toprak örtülü bir ön odadan oluşmuştur. Türbenin doğusunda yer alan kare  planlı, direk destekli düz toprak dam örtülü eski camii türbenin  ziyaretçilerinin ibadet ve ikametgâhı için yapıldığı düşünülmektedir. Türbeyle  camii arası ahşap kakmaların taşıdığı direk destekli düz damla örtülerek, her  şart altında camii den türbeye gidiş geliş sağlanmıştır. Türbenin içinde üç  gömü mevcut olup, bunlar; Sahabeden Abdulvvahap Gazi, Tarışlı (Silvan) Şeyh  Şeref ve Muş ulemalarından Hacı Tayyip Efendi’ye ait dir. Türbe ile camii  arasındaki üzeri örtülü mekânda beş gömü mevcuttur. Bunlardan üçü  bilinmektedir. Bunlar Hoca İbrahim Efendi, Muş âlimlerinden Faik Aykal efendi  ve Hacı Tayyip efendinin oğlu Molla Fethi Rahman efendiye aittir.
Şeyh Molla İbrahim Efendi Türbes. Hayatı hakkında  fazla bir bilgi bulunmamaktadır.  Muş  merkez ilçeye bağlı Çatbaşı köyündendir aynı köyde dünyaya gelmiş bir din  adamıdır birçok öğrenci yetiştirmiştir.

Seyyid Ahmed (Hacı  Gal) Hazretleri
 1696 da Bağdat’ta doğmuştur.  Evliyadandır 1710 yılında Bitlis’ten babası şeyh Fazıl Efendinin emri ile Muş  halkının talebi üzerine Muş’a gelmiştir. 107 sene ömür sürmüştür. 7 defa yaya  olarak Hacca gitmiştir. En son Hacca gidişi vefatından 1 sene evveldir. Bir çok  büyük keramet göstermiştir. Seyiddir, soyu Peygamberimizin evladı Hz. Hüseyin’e  dayanır.  Muş’un kale mahallesinde 1710 da  bir kadiri tarikatı dergahı kurmuştur. Dergah halen varlığını devam  ettirmektedir.   1803 te vefat etmiş  olup, kabri halen Kale Mahallesindeki mezarlıktadır.

 Ayrıca Kale Mahallesi mezarlığında 2 evliya mezarı daha  vardır. Bunlar Durmuş Baba ve Derviş Ömer’dir. Bunlar hakkında hiçbir bilgi  yoktur. 
Kale  Bağlarının üstünde İslam fütuhatı sırasında şehit olan Müslüman savaşçıların  defnedildiği Arap Mezarları ve Şeyh Leymon ismindeki bir evliyanın mezarı da  bulunmaktadır. Bunlar hakkında da kesin bir bilgi yoktur. 
Üstad-ı Azam Şeyh  Molla Resuli Sipiki
Bitlis’in Sipik köyünden olup  doğum tarihi bilinmemektedir. Yüksek dini ilminden dolayı “Üstad-ı Azam”  ünvanını almıştır. Devrin padişahı tarafından  mükâfatlandırılarak Muş’un Beşparmak (Gemik) köyü kendisine hediye olarak  verilmiştir. Bundan sonraki hayatı hakkında kesin bir bilgi yoktur. Mezar  kitabesinden 1829’da vefat ettiği bilinmektedir. Muş’ta Alaaddin Bey Camii  avlusunda medfun bulunmaktadır. 
KALELER            
Muş  Kalesi
Muş merkezdedir. Kale şehrin en eski  yerlerindendir. Kesin tarihi bilinmemekle birlikte Moğol istilasını müteakip 7.  asır ortalarına doğru Hz. Osman zamanında bu çevre ile birlikte kalede  savaşlara sahne olmuştur. Sonraları Ermeni Derebeyleri Bağdat’taki Abbasi  Halifelerine tabi olarak bu çevrenin ve kalenin idaresi için memur  kılınmışlardır. Muş Hicri 27 yılında Hz. Ömer döneminde Müslümanların eline  geçince bu kale de tabi olarak Müslümanların eline geçmiştir. Uzun süren  savaşlar üzerinde bulunan tarihi değerlerin yok olmasına sebep olmuştur.  Kalenin batı tarafında tahrip olmuş Arap Mezarlığı, Selçuklu mezarlığı ve  Osmanlı mezarlığı karışık ve dağınık bir haldedir.  Belediyece park olarak düzenlenmiştir. Günümüzce  halkın başlıca piknik yerlerinden biridir.

Hasbet Kalesi
Muş’un güneyindeki Kızıl Ziyaret  Dağının doğu uzantısında bir yamaçtadır. Surları ve iki kulesi kısmen  ayaktadır. Diğer kısımları tabii afetlerde yıkılmıştır. Kesin tarihi  bilinmemekle birlikte, yapıda kullanılan malzeme ve sanat yapısı itibari ile  Horasan harcı ile imar edilmiş ovaya hâkim karakol konumunda kendini  göstermektedir. Eteklerinde bulunan Soğucak köyünde büyük ölçüde tahrip olan 2  adet gözetleme kulesi de mevcuttur.  Bir  rivayete göre Büyük İskender Mısır’ı fethe giderken kendine bağlı Komutan  Beatlis’e ( Bitlis) geri döndüğünde geri alamayacağı kudrette bir kale  yapmasını istemiş. Emri alan Komutan Beatlis,   Büyük İskender’in Mısır’dan Dönüşüne kadar Bitlis Kalesini yapmış ve  Büyük İskender’i emri doğrultusunda Muş Ovasına püskürtmüştür. Büyük İskender  defalarca Bitlis’e saldırmış fakat her seferinde Muş Ovasına geri dönmek  zorunda kalmıştır. Yine mağlubiyetle sonuçlanan bir saldırı sonucu Büyük  İskender Muş Ovasında gece konaklarken, orduyu tedirgin eden bir atlı gurubun  varlığını görür ve bu savaşçılara hayran kalır.   Savaşçıların ikamet ettiği Haspet Kalesine elçi göndererek görüşme talep  eder. Kaledekiler bu talebi kabul ederek Büyük İskender’in yanına giderler.  Rivayete göre Büyük İskender hayran olduğu bu kişilere atfen “Siz kimsiniz ki,  dünyayı fethe çıkmış bir komutanın ordusunu rahatsız ediyorsunuz.”demiş.  “Bizler Gur Beyleriyiz, sizler bizim topraklarımıza girmekle bizi rahatsız  ettiniz” cevabını alır.  Bu arada Komutan  Beatlis, Büyük İskender’e haber göndererek kaleyi teslim edeceğini bildirir.  Büyük İskender’in huzuruna çıkan Beatlis, hükümdarın “-Bu kaleyi neden baştan  teslim etmedin ve ordumdan birçok askerin kırılmasına neden oldun ?” sorusuna  “- Hükümdarım siz bana buraya öyle bir kale yap ki dünyanın en güçlü hükümdarı  ordusuyla gelse bile burayı alamasın diye emir ettiniz. Bende buraya ğüçlü ve  sağlam bir kale yaptım. Siz de dünyanın en güçlü hükümdarı ve ordunuzda  dünyanın en güçlü ordusu olduğu halde burayı ele geçiremediniz. Şimdi görevimi  yerine getirdiğime inanarak kalennin anahtarlarını size teslim ediyorum.” der.  Büyük İskender bunun üzerine komutanının bu cevabından çok memnun kalır ve onu  affeder. Bir süre sonra da ordusuna Muş Ovasından çekilme emrini verir. 
Muşet Kalesi
Muş’un güneyindeki Kızıl Ziyaret  Dağındadır. Muş adı ile özdeşleşmiştir. İlk yapımı Urartu’lara ait oluduğu  tahmin edilmektedir. Ortaçağ kalesi görünümünde olan bü günkü yapısına sonra  kavuşmuş olabilir. Kale Horasan harcı ile yapılmıştır. Malzeme ve doku olarak  Haspet kalesi ve Ahlat eski şehirdeki yıkık kale ile birbirinin aynıdır.  Karakol olarak kullanıldığı tahmin edilmektedir. Tarihi kaynaklara göre boylar  arasında adı en son geçen Muşkan oymağı lideri adına yapılmıştır. Van tarihinde  Hitit Devleti yıkıldıktan sonra yerini alan birçok krallıklar arasında Muşkiler  da sayılmaktadır. Yine Şah Tahmasp 1530 da Muslu Kabilesine mensup Zülfikar’dan  Bağdat’ı aldı şeklinde geçer. Muşkiler de kökü Urartulara dayanan oymaklardan  biri olarak kabul edilmektedir.

Kepenek Kalesi
İlimiz Kepenek köyündedir.  Arkeolog Yrd. Doç. Dr. Nurettin KOÇHAN’ın araştırmaları devam etmektedir.  Nurettin KOÇHAN tarafından burada bulunan Urartulara ait olan taş üzeridneki  yazıt Mirjo SALVINI tarafından çözülerek “Studı  Mıceneı Ed Egeo-Anatolıcı” dergisinin FascılcoloXLII/2-2000 sayısında yayınlanmıştır. 
Haldi’ye  (Urartular’ın baş tanrısı), kral (Efendi, Tanrı), Menua oğlu Argişti bu  Susi-tapınağı ve (kaleyi) inşa edip tamamlattı. (Ona) ben Argiştihinili adını  verdim. En büyük Haldi sayesinde ben Menua oğlu Argişti, güçlü kral, Bianili  kralı, Tuşpa kentinin efendisi”
Muş’ta  Urartular’a ait iki önemli yazıt bulundu: ikisi de Menua dönemine ait. İlki bir  stelin alt kısmıdır ve Tiflis arkeoloji müzesindedir. Bu yazıt Muş’un 18 km. doğusunda Trmerd  mezarlığında bulunmuş. Buyazıtta askeri bir seferden, Atauni kentinden ve Urme  ülkesinden bahsediliyor ve stelin Arhi kentine dikildiği bildiriliyor. İkinci  yazıt oldukça eksiktir, yine Urme ülkesinden ve bir yerden bahsediyor.  
Malazgirt Kalesi
 Haşmetli bir görünüme sahiptir.  Kalenin ilçeyi çepe çepe çevreleyen bir birine parelel iki suru onarılmıştır.  İslam kaynaklarında bu kale gerek İslamiyet’in ilk döneminde gerekse Bizanslar  zamanında birçok savaşa sahne olmuştur. Eski Malazgirt’i çepeçevre kuşatan  kalenin ana burcu ile burçları bu tarihi özellikleri ile ilgi çekmektedir.  Tabii afetlerde surları yıkılmıştır. Çeşitli zamanlarda onarılmıştır. Onarımlar  kısmen de olsa günümüzde de devam etmektedir. Efsaneye göre Malazgirt Kalesi  civarında ateşperestler yaşarken başlarında Teymus isminde bir şah  bulunuyormuş. Şahın çocuklarından Beşir Allah’a iman getirince babası Teymus  Şah oğlu Beşir’in dilini dipten keserek Malazgirt’ten sürgün etmiş Beşir  aylarca yol kat edip Müslümanların bulunduğu Mekke’ye gelmiş, durumu öğrenen  Hz. Ali sahabelerden oluşan bir ordu toplayarak Malazgirt üzerine yürümüş.  Yapılan savaşta Teymus Şah ve beraberindekiler kılıçtan geçirilmiş. Hz Ali  ordusu ile şimdi ilçenin bir mahallesi olan Şahneder köyüne gelmiş ve orada  konaklamak istemiş. Askerler yorgun ve susuz olmaları nedeniyle köydeki  çeşmeden su içmek istemişler, suyun zehirli olduğu söylenmiş. Bunun üzerine Hz.  Ali çeşmenin kaynağında örümcek ağı gibi kaynaşmakta olan yılanları görünce  askerlerin su içmesine engel olmuş. Askerlerin su içme ihtiyacını belli etmesi  üzerine Hz. Ali köyün hemen güneyindeki düz arazi görünümde olan Salkayalığına  gitmiş, kılıcın çekerek taşa vurmuş kılıcın darbesi ile kaya yarılmış ve şimdi  yılanlar kuyusu denilen halini almış. Çeşmede kaynaşmakta olan yılanların  çekilmesi için Allah’a dua etmiş aynı ayna yılanlar açılman bu kuyuya  çekilmişler. Sonunda askerler bu çeşmeden su içerek yorgunluklarını üzerlerinden  atmışlar. Günümüze kadar her yıl yalnız 15 Mayıs- 15 Haziran arasında bu  yılanlar kuyusu aynı boy ve renk zehirsiz yılarlarla dolar bu güne kadar, bu  yılanların köylüler tarafından ellerine alarak oynattıkları halde hiç kimseye  zarar vermedikleri tespit edilmiştir. Görmek isteyenler belirtilen günler  arasında Şahnedar köyü yılanlar kuyusuna gidebilirler.

Evliya Çelebi ve Malazgirt Kalesi
Kalesi  yuvarlak bir tepe üzerinde ve kesme taştandır. Hisarın iç kısmı mamurdur.878  senesinde Akkoyunlu sultan Uzun hasan Bayındırı zaptetmek isterken Fatih Uzun  Hasanı bozguna uğratıp bu kale halkınıda idaresi altına almıştır. Sonra Beyazıt  Veli asrında Acem istila etmişse de 922 tarihinde Sultan I. Selim Çıldır  savaşında acemi mağlup etmiş, bu kalede o günden beri Osmanlı idaresinde  kalmıştır.
Kalenin  üç tarafı yüksek olup doğuya bakan bir kapısı vardır. Aşağı deresine inmek için  kesme kayadan suyolları vardır. Bağ ve bahçesi o kadar meşhur olmayıp kalesi de  yer, yer Timur’un tahribine uğramıştır. Şehri o kadar mamur değildir. Tahminen  iki bin ev, bir cami, iki medrese, bir küçük hamam -ancak beş adam alır-, bir  han, elli kadar dükkân ve yedi adet çocuk mektebi vardır.Şehir 18. Örfi iklimin ortasında olup, kuzeyinde Erzurum  üç konaktır. Kıblesinde Bitlis iki konaktan daha kısadır. Van kalesi doğusunda  olup dört konaktır. Ahlat kalesi ile Malazgirt Kalesi arası tam yedi fersahtır.  Dağ başlarından aşan doğru yolları vardır. Şehrin suyu ve havası gayet yayla  olup, bütün halkı güzel vücutludur. Çünkü kış çok sert olur. Şehrin içinden  geçen nehir Bingöl yaylasından çıkar.
Katerin (Zincirli)  Kale
Malazgirt ilçesi sınırları  içersindeki Katerin Dağı üzerindedir. Doğu Roma eseridir. Rivayete göre  Malazgirt ile Katerin Kaleleri Kalın zincirlerden bir köprü ile birbirlerine  bağlanmıştır. 
Tıkızlı Kalesi. Malazgirt ilçesinin Tıkızlı  Köyündedir. Yapılan araştırmalar sonucunda kalenin Urartu’lara ait olduğu  belirlenmiştir. Kale bir tepe üzerinde büyük taşların bir biri üzerine  yığılması ile harçsız olarak yapılmıştır. 
Doğu Anadolu’da son yıllarda yapılan birçok araştırma ve  kazıya karşın, bunları sınırlı bir alanı kapsadığı ve özelliklede Van ili ve  çevresinde yoğunlaştırıldıkları dikkati çekmektedir. Bunun yanı sıra çok kısıtlı  da olsa Ağrı ve Erzurum çevresinde bazı yüzey araştırmaları ile Elazığ  Bölgesinde de kurtarma kazıları gerçekleştirilmiştir. Muş ve özellikle  Malazgirt İlçesinde ise bugüne değin kapsamlı bir araştırma yapılmamıştır. Bu  nedenle aşağıda ayrıntılı olarak tanıtmaya çalışacağımız Kale, yörede antik  yerleşimin yoğunluğunu ve yeni araştırmaların sürdürülmesinin gerekliliğini  ortaya koyması açısından büyük önem taşımaktadır.
Kalıntıların  bu günkü durumuna göre Kale’nin merkezi kısmı yaklaşık 25–30x30–35 metrelik bir  alanı çevrelemektedir. İ.ç kalenin 4m. Genişliğindeki kuzeydoğu ve kuzey sur  duvarlarının yer yer 1,5-2m yüksekliğe kadar korunabilmişliğine karşın dış sur  duvarları bazı kısımlarda salt birkaç taş sırası halinde günümüze gelmiştir.
Tıkızlı Kalesinin sur duvarlarında izlediğimiz, A.  Çilingiroğlu tarafından “Kilkilotik Yöntem” olarak adlandırılan benzer duvar  örgüsüdür. Yazıtları nedeniyle Işpuini dönemine (İÖ. 830–810) tarihlenen  Zivistan ile Menua’ın egemenliğinde (İÖ. 810–786) yapıldığı kabul  edilebilir.  
Bostankale Kalesi
Malazgirt’te 10 km uzaklıktadır. Yapılan  yüzey araştırmaları sonucunda kalenin Urartu’lara ait olduğu tespit edilmiştir.  Kale büyük bir kaya kütlesi oyularak yapılmıştır.             

KÖPRÜLER

Murat Irmağı Köprüs.Muş – Varto yolu üzerinde Muş  şehir merkezine 10 km  uzaklıktadır. Bir Selçuklu yapısıdır. Yapım tarihi kesin olarak  bilinmemek-tedir. 1817 tarihli mermerden kitabesinin onarımlarla ilgili olduğu  sanılmaktadır. 143 m  uzunluğunda, 4.77 m  genişliğindedir. Yüksekliği 16 – 18 m’dir. 12 gözlüdür. Günümüzde orta ayaktan  yıkılmıştır.
Hatun KöprüsüMalazgirt’in girişindedir. Bir  Selçuklu yapısıdır. 10 m  uzunluğunda, 5 m  genişliğinde-dir. Günümüze kadar gelebilmiş yegâne Selçuklu eserlerinden  biridir.
Kız Köprüsü
Malazgirt’e 2 km uzaklıktadır. İki yekpare  taştan 3 m  uzunluğunda, 1 m  genişliğindedir. Rivayete göre devrin kral kızlarından biri tarafından  yaptırılmıştır.  
HAMAMLAR.Alaaddin Bey Hamamı

Muş şehir merkezindedir. Alaaddin Bey  tarafından Alaeddin Bey Camii ile aynı tarihte yaptırılmıştır. Günümüzde de  kullanılmaktadır. Osmanlı son dönem eserlerindendir. Yapı malzemesi ve mimari  özellikleri açısından Alaaddin Bey Camii ile aynıdır. Yıkılmış olan Alladdein  Bey Camii Külliyesi içerisinde dış özellikleri tamamen yok edilmiştir. İçyapısı  kısmen mevcuttur. Localar kullanılmamakla birlikte Alaaddin Bey camiinde  kullanılan bitki motifleri ile aynıdır. Buna mukabil büyük locaya girişte  kapının hemen üzerinde taşa kabartma bir şekilde yapılan kaplumbağa totemi  bulunmaktadır.
Muş’un  tabii afetlerde yıkılan diğer tarihi hamamları Güllü Hamam ve Dere (Migre)  Hamamlarıdır. Her iki hamamda da Anadolu Selçuklularının yoğun olarak kullandıkları  uzun müddet tabiat şartlarına dayanıklı olmayan, Orta Asya yerleşik hayatından  gelen sonraları vazgeçilen kerpiç malzemedendir. 
Güllü  Hamamın tabiat şartları nedeniyle daha dayanıklı olması için kerpiç malzeme  üzerine Horasan harcı ile moloz taşlardan duvarlar çıkılmıştır. Bu hamamın en  büyük özelliği Türk üçgeni denilen kubbelere taşıyıcı görevi sağlayan üçgenin  kullanılmış olmasıdır. 
ESKİ  MUŞ EVLERİ

Anadolu’nun  fethini izleyen yıllarda zaman-la Türkleşen Muş’un eski yerleşim düze-ni ve  sokak dokusu esas itibari ile tipik bir Türk kenti havasını yansıtır.              Diğer  yörelerimizde olduğu gibi buradaki konut mimarisinin oluşumunda da temel etki  milletimizin örf ve adetlerinden kaynaklanan hayat tarzı ve ihtiyaçlarıdır.  Ayrıca mahalli mimarisi, gelenekleri ve malzemesi ile iklimin ve coğrafyasının  zorlayıcı gerekleri de bu oluşumdaki diğer etmenlerdir.              Bölgedeki diğer illerin yerleşimlerindekine benzeyen sokak  dokusu içinde yer alan evler, genellikle havuş (avlu) gerisinde yükselen iki  katlı kuruluşlardan ibarettir.              Eski  Muş evleri genel plan şemaları itibarı ile diğer şehirlerdeki (Doğu ve Güney  Doğu) evlerle paralellikler ortaya koymakla birlikte mekân isimlendirmelerinde  yer yer farklılıklar göstermektedir.Sokakla bağlantılı cümle kapısı ile geçilen havuşun (avlu)  bir yanında tandırlık, erzak deposu ve çardak görevi gören ağaç altı  oturmalıklar yer alır, birçoğunda ise bunlarla birlikte ahır da mevcuttur. 
Evlerin  cephesi,  pencereler ve zaman, zaman üst  kat çıkmasını taşıyan konsollar, kat ayırımını vurgulayan kornişler, ahşap  balkon ve balkon kemerleri ile hareketlendirilmiştir. Yapıların üzerlerini  örten yapı malzemesi o dönemin iklim şartlarına göre yapılan düz, toprak  damlardır. Evlerin temel yapı malzemesi kerpiçtir. Ahşap malzeme ise içeride,  tavanlarda (taşıyıcılar), dolaplarda, kapı, pencere ve dışarıda ise balkonlarda  kullanılmıştır.  
Süslemelerde  ise kerpiçlerin, dış cephede duvarlara değişik dizilmeleri ile yer verilmeye  çalışılmış estetik ve sade bir görünümü vardır. Pencere kenarları, dışarıdan  Selçuklu öğesi taşıyan, kültürümüzün önemli unsurlarından birini; miğfer kubbe  anlayışını ortaya koyar, bakıldığında miğfer görünümü bariz bir şekilde kendini  gösterir. 
Pencerelerde  cumba yerine önem verilerek yapılan, genelde sade olan korkuluklar  kullanılmıştır. Evlerinin giriş kapılarının her iki yanını süsleyen iki sütunçe  üzerine çiçeklik nişleri vardır. Kapılar çift kanatlı olup genelde metal  ağırlıklı yapılmıştır. Kapılar sade görünümlü kapı tokmakları ya da kilit  bağlantıları ile yapı malzemesini tamamlar. Kapıların içeri açılan kısmında  girişi sağlayan bir basamak yüksekliğinde seki bulunur. İçeride alt kat,  genelde mutfak, banyo, tuvalet ve zahire odası ile birlikte merdiven boşluğunu  oluşturan girişlerden oluşur. Yukarı çıkıldığında, esasen geleneksel Türk  konutunda yer alan sofa ile aynı amacı taşıyan ve alt kattan uzanan ahşap  merdivenle çıkılan bu ilk ve evin en geniş kısmını oluşturan mekânlar, cepheye  bakan daha çok sohbet amacıyla kullanılan büyük salonlardır. Bu salonlarda  ahşap veya taştan, pencere önlerinde sedirler bulunmaktadır. Üst katta yer alan  bütün mekânlar (odalar), bu salon etrafında sıralanır. Misafir odası olarak  adlandırılan ve büyük salonun etrafında ön cepheye bakan bazen birden fazla  olan, evin en güzel eşyalarını içerisinde de barındıran ya da diğer odalara  göre daha gösterişli olan bu odalar, misafir ağırlama, sohbet etme amaçlı  yapılmıştır.             Evlerde mekânları bir birine bağlayan  kapılar basit ve gösterişsizdir. Çok büyük bir çoğunluğu tek kanatlı olan  kapıların hemen hemen hiç birinde süsleme yoktur. Bütün kapılar eşikli ve demir  mandallı kapı kolu sistemi ile yapılmıştır. Kapı boyutları, bulundukları konuma  ve fonksiyonlara göre değişik ölçüler vermektedir. Genelde her oda da küçük  ahşap dolaplar (gömme) ve büyük çift kanatlı, çekmeceli yataklıklar mevcuttur. 
Evlerin  duvar kalınlığı (dolgu duvarlar) 60–70 cm’dir. Bu yüzden mekân içerisinden  bakıldığında pencereler loş bir hava verir. Mekân  içerisine açılan pencere yapıda kullanılmaz, evin tavan kısımları kaplamasız,  olduğu gibi bırakılır, taşıyıcılar kendini gösterir. Döşemeler ise zeminde (alt  katta) sıkıştırılmış killi toprak veya düzgün sal taşları ile; üstlerde ise  ahşap malzeme ile kaplanır. Her odanın pencere önünde yüksekliği 30-50 cm, genişliği 50-90 cm arasında değişen  sedirler mevcuttur. Ahşap veya kerpiçten oturma yeri olarak düzenlenen sedirler  pencere önlerine bitişik yapılırlar. 

Mutfaklar,  evin önemli ve geniş yerlerinden biridir. İçerisinde ocak (niş şeklinde) diğer  adıyla şömine bulunur. (Bazı yapılarda yoktur.) Yemek odasının hemen altında  bulunduğundan mutfaktan yemek odasına, yiyecek ve içecekler asansörvari bir  makara sistemiyle duvar içerisindeki boşluktan çıkarılır ve indirilir.
Banyoda,  çol denilen günümüz küvetini andıran suyun mekân içerisinde etrafa sıçramasını  engelleyen köşeye yapılmış ayrı ve açık bir kısım bulunur, büyük banyo  kazanları her yerde olduğu gibi burada da kullanılır.
Evin  iç duvarlarının tamamında sıva olarak saman, keçi kılı, sönmüş kireç karışımı  kullanılır. Sonradan üzerine badana yapılarak duvar yüzeyi tamamlanır.Sonuç olarak bu evler  haremlik-selamlık diye ayrılmasa bile, bunun fiilen uygulandığı görülür. Bütün  bunlara binaen kendi kendine yeten o dönemdeki kapalı ekonominin etkisi burada  da gözlenir.     

Kaynak.Muş Valiliği...